Günümüzde aşçılık, yemek pişirmek, sunmak yani popüler kültürde “Şef” olmak yükselen bir değer. Peki neden bu kadar moda bu iş? Bu soruya kimse hala daha mantıklı bir cevap veremiyor. İzlediğimiz filmlerden mi? Yemek programları mı? Yoksa insanların kafasında ki -Oh! ne güzel hem yemek yapıyorlar hem kazanıyorlar- düşüncesi mi?
Kimseye mesleğimiz şöyle zor böyle zor diye ahkam kesmeyeceğim. Bana göre emek verilen, uğraşılan her mesleğin kendine ait zorlukları var. Mutfak Sanatları diye geçer ama bana göre, hatta bizlere göre zanaattır; Aşçılık. Bunu doğru yönlendirebiliyor muyuz? bunları konuşmamız gerekiyor. Mesleğinin başında olan bir insan olarak söylemek istediğim şudur ki; bizim gibi genç aşçılara güvenilmeli ve doğru yol gösterilmeli. “Yurt dışına git işte” diyerek olmamalı bunun cevabı. Bu güzel Anadolu Yöresel Mutfağını bizler nasıl öğrenebiliriz, ya da tam bilmeden nasıl dışarıda bu mutfağı savunabiliriz? Bunu yapmıyor mu ustalarımız? Tabii ki de yapan var ama yapmayan da çok. Önce kendi toprağımızı tanımalıyız, sonra dileyen aşçılar Risotto pişirmek istiyorsa pişirebilir, Taco yapmak istiyorsa yapabilir. Ama önce biz, bizim mutfağımız.
Bunun için neler yapmalıyız? Tarif anlatmalıyız, pişirme tekniği anlatmalıyız yani kısacası saklamamalıyız, paylaşmalıyız. Bizlerin de geleceğin aşçı adaylarına örnek olması gerekiyor. Mutfağımızı sevdirmeliyiz. Zeytinimizi, Siyez bulgurumuzu, üzümümüzü anlatmalıyız. 1 litre zeytinyağı için 5-6 kilo zeytinin kullanıldığını, Siyezin 10.000 yıla dayandığını bilmeleri, bilmemiz çok önemli. Yemeklerimizi paylaşmalı ve sunumuna değer vermeliyiz. Füzyona karşı mıyım? Tabii ki de hayır gerekli olduğu kadar füzyon da hayatımızda olmalı. Ve belki de en önemlisi lütfen kimse “bu iş yapılmaz, ayaktasın yoruluyorsun, öyle kolay değil o işler” demesin. Büyüklerimiz bu işi sevsin ve sevdirsin.
Bilinçlenmek günümüzün en büyük problemlerinden biri, eğer yeni nesillere mutfak kültürü nasıl aktarılırsa bu yeni nesillerce öyle devam edebilir. Örneğin, otları konuşmalıyız. Zeytinyağı ile ne kadar yakışabileceğini, ne kadar pişerse C, E, A vitaminlerini kaybetmez… bu bilgileri aktarmalıyız. Konu sadece lezzet olmamalı, aynı zamanda sağlıklı beslenmenin de önemini vurgulamalıyız. İşte o zaman bizler, bizden sonrakiler ve onlardan sonrakiler daha dolu aşçılar olarak gelecektir.
Sağlıklı ve leziz sofralarda buluşmak dileğiyle.
Mehmet Can Altunay
Eğitmen Şef
www.izmiryemekkursu.net
www.rokamutfak.com