Yaşadığımız şehirleşme hepimizi küresel tedarik zincirlerine çok daha fazla bağımlı hale getirdi. Bunun bir sonucu olarak da daha çok işlenmiş, daha kalorili ama daha az çeşitliliği olan gıdalara mecbur kaldık. Gıda güvencesi risklerini bertaraf ettik ama şimdi de karşımıza beslenme güvencesi riskleri çıktı. Ama sadece bu değil şehirlerimizin esnekliği de kayboldu, yani olası bir şok kesinti olduğunda kendi başına yetebilme kabiliyetimiz oldukça düştü. Bir de üzerine çok uzaklardan getirilen gıdaların çevreye yarattığı yük de eklenince karşı karşıya kaldığımız sorunların sayısı arttı.
Ama tüm bu olumsuzlukları önlemek mümkün…
Özellikle şehirlerimizdeki besin kaynaklarının yerelleştirilmesi, tedarik zincirlerinin kısaltılması ve topyekûn döngüsel bir ekonomiye geçiş sağlanırsa büyük bir iyileştirme mümkün olacak. Fakat teoride oldukça basit söylenen bu olgunun pratik açıdan uygulanması o kadar da kolay değil. Bunun için farklı alanlardan uygulamacıların bir araya gelmesi aynı zamanda pek çok birimin işbirliği gerekiyor. Kısaca bir şehrin döngüsel ekonomik tarımsal gıda üretimi için yeterli alanı ve yeterli insan kaynağı olmalıdır. İşte burada karşımıza birçok zorluk çıkıyor. Aslında tarımsal girdi ve çıktılar arasında olması gerekli ekonomik dengeyi sağlamakta yaşanan zorluklardan bahsetmiyorum. Belki de en önemli sorun köyden kente süregelen göçün artarak devam etmesidir. Dünyada tarımın % 95 aileler tarafından yapıldığı biliniyor. Tarımın sürmesi ise ancak kırsal alanda yaşayan ve tarımsal faaliyet gösteren ailelerimizin geleneklerinden ve alışkanlıklarından kopmaması ile mümkün olabilir. Sorun olarak şehrin çevresindeki alanlarda yaşayan ailelerin tarımdan uzaklaşması, bu arazilerin el değiştirmesi ve bu tarımsal alanlara lüks villalar yapılması ile şehrin bu alanlara genişlemesinden bahsediyoru. Şu anda tarımsal istihdam Türkiye de %19’lara kadar gerilemiş durumda ve ne yazık ki bu oranın şehirlerde yaşayan geri kalan %80’ni beslemesi neredeyse imkansız hale geldi.
Doğal çevrenin korunması kadar coğrafya üzerindeki insan sermayesinin de korunması gerekiyor.
Uzun yıllar önce kırsala gelip yerleşmiş, bu yöreye, bu coğrafyaya uyum sağlamış birkaç nesildir tarım ile uğraşan köylüler, çiftçiler ve çobanlar zaten çevresindeki kaynakların değerini biliyor ve onları sürdürülebilir şekilde işliyor. Ta ki demografik ve sosyo-ekonomik koşullar onları şehre göç etmeye zorlayıncaya, şehirde yaşayan beyaz yakalıların da şehirden sıkılıp tarımsal alanları yerleşime çevirinceye kadar.
İsterseniz tarımda teknolojik devrim yapın, tarımsal 4.0 uygulamalarını yaygınlaştırın aile işletmeleri olmadan tarımın varlığı devam edemez. Kurumsal bir tarım politikasının olamayacağını Sovyetler Birliği, Küba tarihte deneyerek öğrendi. Yine birçok toplum da kaybolan küçük aile tarımını canlandırarak büyük yıkıcı şoklara dayanabildiğini görmüştür, tıpkı birinci ve ikinci dünya savaşında kuşatmalar yaşayan İngiltere gibi…
EGESÜRÇED olarak bizlerde kırsal yaşamda yöresel koşullara uyum sağlamış, ailecek tarım ile uğraşan nüfusun bu tarzı sürdürmelerini sağlayacak koşulların oluşturulması için çalışıyoruz.
Amacımız kırsal üreticiler için çok çeşitli fırsatlar yaratarak sürdürülebilir tarımsal kalkınmanın devamlılığını sağlamaktır. Bireysel geleneklerini, kültürel mirasını ve birikimini koruyan çiftçilerimizin modern tekniklere ulaşmasını sağlayacak örgütlenmenin yanında besinlerinde güven ve doğallık arayan tüketicilerimizin de kooperatifler aracılığı ile örgütlenmesi çok önemlidir. Bu sayede kırsal kesim emeklerinin gerçek değerini alabilecekler. Aynı şekilde şehirde kaliteli ve sağlıklı ürünler talep eden tüketiciler de güvenilir ve kısa değer zincirlerinden istedikleri ürünleri sağlayacaklardır.
Dernek olarak misyonumuzun gerçekleştirilmesi ancak çoklu disiplinlerin biraya getirilerek ortaya konulan aklın tabanda kabullenilmesi ve yaygınlaştırılması ile mümkün olabilir. Öncelikle yöremizin kırsal ve demografik yapısının anlaşılması gerekiyor.
Dış kaynaklardan çevrilen hap gibi çözümlerden ziyade bu yöreye özgün ve uygun çözümlerin orada yaşayanlar ile birlikte yaratılması gerekiyor. Bu da ancak köylerimize giderek, yani bilfiil sahaya inip tarım ile uğraşanları duyarak dinleyerek sağlanabilir.
Bu süreçte biz de çok yüksek göç yaşayan Urla ilçesini odağımıza aldık. Öncelikle sahaya inerek tüm köyleri dolaştık, yaşayanları dinledik çeşitli bilimsel anketler gerçekleştirdik. Beslenme alışkanlıkları, lezzet algıları, yemeklerin besin değerleri ve yeni nesillerin Akdeniz beslenmesine olan yatkınlığını ölçtük. Ayrıca atölyeler, paneller, think tank çalışmaları ve kongreler de gördüklerimizi duyduklarımız paylaştık, öneriler topladık, topluyoruz. Yöresel kalkınma ile ilgili ulusal ve uluslararası projeler hazırladık hazırlamaya devam ediyoruz. İzleyen dönemde ise kapasite yaratmaya yönelik birçok aktivite planlıyoruz.
Yöremizde döngüsel ekonomin kurulması için hepimizin ortaklaşa çalışması gerekiyor. Sizleri de faaliyetlerimizde görmek desteğinizi almak amacımızı gerçekleştirmemizi kolaylaştıracaktır. En kısa zamanda bir aktivitemizde görüşmek dileğiyle.
Leave a Reply